Pazartesi, Ocak 25, 2010

Duyguların Dili "We Feel Fine"


Geçen yazımda 2009'da yaşadığım duygulardan, bunların yoğunluğu, şiddeti ve bana öğrettiklerinden bahsetmiştim. Tam da o yazıyı hazırlarken twitterdan bir arkadaş bir kitap önermişti. Daha doğrusu almanak. "We Feel Fine: An Almanac of Human Emotion". Beni tanıyanlar ya da başından beri yazılarımı takip edenler almanaklara ne kadar meraklı olduğumu bilirler (Bkz NTV 2007 Almanağı). Bir konu resimlerle, kısa ve öz olarak ancak bu kadar iyi anlatılabilir. Tarihe armağan edilebilir. İşte bu kitap da yeryüzünde var olan hemen hemen her duyguyu binlerce insanın dilinden, anlatımından ve fotoğraflarından yararlanarak kısa ve öz olarak ortaya koymuş. Duygularla ilgili yapılmış amprik araştırmaların verileri de eklenmiş. Hem bilimsel hem de görsel bir veri kitabı ortaya konmuş. Aktardığım resimleri görünce  ve http://wefeelfine.org/ sitesini ziyaret edince ne demek istediğimi siz de anlayacak ve bana hak vereceksiniz.
Duyguları anlatması da anlaması da zordur. Bazen yüreğiniz sıkılır sanki bir el kalbinizi alır sıkar da sıkar. Bazen de içinize bir kuş girmiş zannedersiniz. Sanki kanat çırpıp duruyor orada. Ya da beyniniz karıncalanır derin derin nefes almak istersiniz. İnsanların kayıtsızlığı karşısında bazen görünmez olduğunuzu düşünürsünüz. Bazen uçmak uçmak, en tepelere çıkmak ve oradan kendiniz bırakmak ve ya avazınız çıktığınca bağırmak istersiniz. İşte bunların hepsi aslında hissettiğimiz "duyguların" bir anlamda tarifidir. Bizde yapıp ettikleri, manevi olanın maddi olana dönüştüğü bir diyalektik.


Sep Kamwar ve Jonathan Harris tarafından çeşitli bloglarda ifade edilen duygulardan yola çıkarak hazırlanan bu almanak "güzel hissetmek, utanmak, suçluluk, minnettarlık, çılgınlık, mutluluk, kıskançlık, aşk, nefret, sarhoşluk, yalnızlık..." gibi pek çok duyguyu en yalın ve en iyi şekilde ortaya koyuyor. Ben en kısa zamanda edinmeyi düşünüyorum. Sizlere de tavsiye ederim. Hadi buyurun resimlere!




fotolar http://wefeelfine.org/book/# sitesinden alınmıştır.

Pazar, Ocak 03, 2010

2009' un getirdikleri...

Yaklaşık bir haftadır 2009'dan akılda kalanlarla ilgili programlar seyrediyorum TV'de. Neler olmuş neler...Michael Jackson ölmüş mesela, Obama ilk siyah ABD başkanı olarak tahta geçmiş, hiç bir aktivite yapmadan Nobel barış ödülüne layık görülmüş, Muhsin Yazıcıoğlu helikopter kazasında hayatını kaybetmiş, ülke genelinde yürütülen bir soruşturma nedeniyle  ülkede yazar çizer okur anlatır tayfasının neredeyse yarısı göz altına alınmış, DTP kapatılmış, ünlü yönetmenler Halit Refiğ, Zeki Ökten vefat etmiş, küresel kriz Türkiye'yi teğet geçmiş (?), uçaklar düşmüş, Gazze yine bombalanmış, ülkemde yerel seçimler yapılmış, pandemik grip almış başını yürümüş, tüm dünya bunu konuşmuş...2009'da Türkiye ve Dünya bunları yaşarken ezgi de kişisel tarihini yazmış.

2009 ezgi için bol duygu dolu bir yıl olmuş. Duygunun hemen hemen her türlüsünü yaşamış, belki de yaşatmış. Oldukça zorlu sınavlardan geçmiş, hoş geçmiş mi yoksa kalmış mı onu hala çözememiş. 2009'un ilk ayları heyecanlı bir bekleyiş ve ardından dünyada bir kadın yaşayabileceği en kutsal sevgiye kucak açmış. Canından öte canlarına kavuşmasının yarattığı o büyük mutluluk, heyecan ve coşku yerini en kısa zamanda büyük hayal kırıklarına bırakmış. En güvendiği dermiş hep "herkese bu kadar çok güvenme" diye. Evet güven duymaması gerektiğini en güvendiği acı bir şekilde öğretmiş. Şaşırmış, afallamış, sevdiğinin "kıymet verilenler" sıralamasındaki yerini gören ezgi "güven" ve "güvensizlik" ne demek onu öğrenmiş. Üzerinde durduğu ve onca zaman sarsılmazlığına inandığı zeminin ne kadar kaygan olduğunu görmüş ve   "O"ndan başka hiç bir beşere güvenmemesi gerektiğini anlamış acı da olsa. Öfkeyi yaşamış en şiddetlisinden. İletişimsizliği, sözlerin anlamsızlığını, yalnızlığı hissetmiş en sessizinden, taaa derinden. Çaresizliği, aczi görmüş ve çarenin kendi içinde saklı olduğunu. Dostluğun nasıl bir merhem olduğunu anlamış. Yaraları sarmadaki başarısını. Yaralar iyileşmiş iyileşmesine de izi kalmış, sızısı da...Bütün bu yaşadıkları duygularına, kendisine ve çevresine ilişkin farkındalığını biraz daha arttırmış.

Sahi ne de güzel demiş şair "yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var
                                           yaşadın mı büyük yaşayacaksın,
                                           ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
                                           çünkü ömür dediğimiz şey hayata sunulmuş bir armağandır.
                                           ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana." A.Behramoğlu

Hoşgeldin sefalar getirdin 2010. Bana yaşatacakların her ne ise kabulümdür, ne diyeyim sana hoş getirdin dergahıma.


LinkWithin

Related Posts with Thumbnails