Perşembe, Haziran 28, 2007

Kıssa Kıssa

Yerel ve global gündemle ilgili içimde biriktirdiklerimi bir potpuri kıvamında ortaya dökeyim, kısa kısa geçiveriyim istedim. Enternasyonel basından yansıyanları takip ettiğimiz kadarıyla çok sevdiğimiz, canımız ciğerimiz Tonny Blaer (okunduğu şekliyle)görevini 27 Haziran tarihi itibariyle Mr. and Mis. Brown'un biricik oğlu Gordon Brown'a devretti. Böylece 10 yıllık bir dönem de tarihin henüz tozlanamamış sayfaları arasındaki yerine yerleşti. RED Dergisi'nin Haziran sayısında Maya Arakon'un aktarımlarına bakılırsa Mr. Jr. Brown Marksist tarihçi Eric Hobsbawm' un kızıyla evliymiş. E ne olmuş yani, diye sorabilir, bize ne elin adamının kayınpederinden diyebilirsiniz. Ancak duruşu itibari ile Tonny'den biraz daha solda olan Mr.Brown'dan aile yadigari değerleri göz önünde bulundurulduğunda dış politika açısından daha farklı, daha insani yaklaşımlar beklemek çok mu yanlış olur? Gerçi Maya öngörüleri çerçevesinde Irak politikası başta olmak üzere Mr.Brown'dan Tonny'nin çizgisinden farklı, radikal yaklaşımlar beklememek gerektiğini vurgulamış, neyse gelen gideni aratmaz umarım. Ne de olsa Tonny güldü mü çok sevimli oluyordu! ...................................................................... Çöl sıcağı mıdır, Afrika sıcağı mıdır, küresel ısınma mıdır nedir bilmiyorum; bildiğim tek şey ısınan havanın genleştiği. Bizim havalar genleşe genleşe patlama noktasına geldi. Kafamın içini de yumurta koy kaynat kıvamına getirdi. İnsanların sıcaktan nasıl aklını kaybettiğini anlamak, onlarla empati geliştirmek için fazla yakıcı bir deneyim olduğunu söyleyebilirim. İzmir'e lisans üstü eğitim için gelen bir arkadaşa Ankara'daki hocası "hurma gölgesi altında bilim yapılmaz" demiş. Yanlış da söylememiş valla. Buralarda hurma bulmak zor da termometrenin 45 dereceyi gösterdiği bir yerde ne bilimin ne de filimin yapılamayacağı ortada. Sıcak vurmuş bir yandan, elektrik tesisatı vurmuş öte yandan. Ne diyelim Allah yakmasın... ........................................................................ Seçim propagandaları dört nala ilerliyor. Liderler o il senin bu bucak benim dolaşıp duruyorlar sıcak mıcak demeden memleketi dört bir köşe. Bir an önce gelse de şu seçim günü biz de kurtulsak boş vaat bombardımanlarından. Bir de her gün haberlerde hükümetin malum miting ekürisinin mağdur edebiyatını dinlemekten kurtulsak hiç fena olmayacak. Zira fazlasıyla kabak tadı verdi. Gordon Brown'un Bush'u andıran bu fotoğrafı http://publicservices.pipex.com/Images/GordonBrownED.jpg sitesinden alınmıştır.

Pazartesi, Haziran 25, 2007

Memleketimden Proje Manzaraları

Memleketim İzmir'in Ekonomi Üniversitesinin düzenlediği bir kongre nedeniyle bir süredir ne kendi bloguma ne de dostların bloglarına girebilecek vakit bulabildim. Kongre öncesi "yumurta kapıya dayandı artık hazırla ne sunacaksan" durumu, kongrenin telaşı, dönüşte Kuşadası molası derken zaman akıp gitmiş,neredeyse 10 gundur blog yüzü görmez olmuşum. Ama ne diyeyim ne kadar kavurucu olsa da memleket havası, aile kavuşması, hoca buluşması çok iyi geldi doğrusu. Kaymak gibi deniz de tatlısı oldu kongre temelli bu buluşma-kavuşma ziyaretinin. Ziyafet dedim diye bu yazıda amacımın yediklerimi içtiklerimi ya da katıldığım aktiviteleri anlatacağım akla gelmesin. Zira farkındaysanız yenilen içilen cinsinden bir bilgi vermedim girişte. Ama elim de boş dönmedim hani. Gezip gördüğüm (bu gidişim için söz konusu tabi ki) yegane yer olan Ekonomi Üniversitesinde mimarlık ve tasarım okuyan öğrencilerin maharetli ellerinden çıkan projelerin fotoğraflarını getirdim cebimde. Tasarım ve mimariye son derece meraklı olan ben için festival havası estiren bu görsel malzemeler bakalım sizde de benzer beğenileri oluşturacak mı?

Çarşamba, Haziran 13, 2007

Kimin Eli temiz?

Hal ve hareketlerinden siyasetten elini ayağını çekerek kendini tümüyle Dünya'nın küresel çevre sorunlarına, iklim değişikliği hususuna adadığı izlenimini edindiğimiz Clinton dönemi başkan yardımcısı, Bush'un kıvrak bir hamle ile ayağını kaydırdığı rakibi Al Gore İstanbul'da gerçekleştirilen Küresel İklim Değişikliği Konferansına katılarak "Live Earth" konseri hakkında bilgi vermiş. Kendisinin küresel kirlilik, iklim değişikliği gibi konularda amme hizmeti verircesine adanmış bir şekilde insanları bilinçlendirmeye çalışmasını takdirle karşılasam da samimiyeti hususuna koca bir ? koymadan edemiyorum. Zira kendisinin ABD'nin en büyük etanol üreticilerinden biri olduğunu bırakın biz, Brunei'de kızını evlendirmekte olan sultan dahi biliyor. Etanol bio dizel olarak piyasaya sunulan, mısır, şeker kamışı, soya gibi bitkilerden elde edilen bir tür yakıt. Küresel kirliliğe büyük katkısı olan fosil yakıtlara alternatif olarak ortaya çıkartılan bir madde. Böyle söyleyince kulağa sempatik gelse de kazın ayağı öyle değil. Her şeyden önce son yapılan çalışmalarda etanolün petrole dayalı benzinden daha çok hava kirliliğine neden olduğunu ve insan sağlığı üzerinde daha büyük riskler barındırdığına yönelik bulgulara ulaşılmış. Artan talepler nedeniyle ABD'de mısır üretimi son yıllarda fazlasıyla artış gösterse de insanların temel gıda maddelerinden biri olan mısırın fiyatı üretim oranları oranını düşürmek yerine üretimle birlikte doğru orantılı olarak artmış. Güney Amerika ülkeleri etanol için şeker kamışı üretimini arttırırken, çevreye duyarlı yakıt üretiminde kullanılan kamışları dikmek için Yağmur Ormanları'nı yavaş yavaş yok etmekte bir mahsur görmemiş. Tam bu noktada işin içine büyük ağabeyimiz Soros'un ciddi yatırımlarla girmiş oluğu bilgisi bu kıyımı mazur göstermese de en azından zihinlerimizi netleştirmeye yarayabilir. Öte yandan çevre gönüllüsü dost insan Al Gore'un da bu işte bir yanlışlık görmeyerek etanol üretimine çatır çatır devam etmesi bu bağlamda manidarlık kazanabilir sanıyorum. Etanolle birlikte gelecek riskler arasında dünya gıda dengesinde ortaya çıkabilecek sorunlar da hafife alınmayacak kadar ciddi görünüyor. Zira hayvan yemi özellikle de kanatlı hayvanların yetiştirilmesinde kullanılan mısırın etanole kaydırılması ve fiyatlarda ortaya çıkan artış kanatlılardan elde edilen beyaz et üretimini; şeker kamışına yönelik rağbetin de temel gıda maddelerinden biri olan şekerin üretimini şimdiden tehdit etmeye başladığı görünüyor. Hal böyleyken çevre sorunlarına,küresel iklim değişikliklerine böylesine eğilmiş Al Gore'un yoğun çabalarının ardında bir bit yeniği; para gelir güldür güldür zihniyetini arıyor olmam abartı bir şüphecilik olarak değerlendirilir mi? "Kimin eli kiminkinden temizdir?" sorusunun cevabı nedir?Petrol için Irak'a kıyan Bush'un elleri mi, yoksa etanol için Yağmur Ormanları'nın kıyılmasına göz yuman Gore'unkiler mi temizdir?(Sanırım Bush'un elleri Gore'a oranla biraz daha kirli). Ne yapayım elimde değil, işin bir tarafında parayı gördüm mü kaşınmadan edemiyorum, uyuz olmadan duramıyorum yani anlayacağınız.Fesatım ben fesatım fesatım... İşin en güzel tarafı ise Live Earth gibi bir konserin İstanbul'da düzenlenecek olması, en azından bu hususta hakkını yemeyelim Mr.Gore'un.

Cuma, Haziran 08, 2007

Davetsiz Misafirler...

Bugünlerde tatlı bir telaş var evimizde. Geçenlerde ansızın gelen sevgili misafirimiz beklemediğimiz bir anda bebek sahibi oldu bizim evde. Hem de çift yumurta ikizi. Hayır biliyorduk elbet bebek beklediğini de olayın bizzat bizim ev sınırları içinde cereyan edeceğini kestiremiyorduk. E hal böyle olunca biz de biraz daha misafir edelim, yavruları biraz semirilene kadar bizde kalmaya devam etsin dedik. Nasıl git diyebiliriz ki zaten! Öyle tatlı ki bebecikleri. İtiraf edeyim ilk çıktıklarında biraz sevimsiz görünüyorlardı. Ama her geçen gün onların büyüdüklerini görmek, bu gelişime tanıklık etmek gerçekten muhteşem bir duygu. Her sabah heyecanla uyanıp onlara bakmak, iyi olduklarını bilmek, nefes alıp verdiklerini görmek ayrı bir mutluluk. Evet bir gün yuvadan uçup gideceklerini bilsem de ne yazık ki onlara bağlanmaktan alıkoyamıyorum kendimi. Siz de görün iki sevimlimin fotoğraflarını da anlayın ne kadar çabuk büyüdüklerini. -bu iki fotoğraf 3. gün çekildi -bu 5. gün -bu da 7. gün (bir haftalık oldu yani bizim zilliler) ne kadar hızlı büyüdükleri konusunda haklı değil miyim? :)

Perşembe, Haziran 07, 2007

Bir Travestinin "İnsan" olarak yaşadıkları!

Esmeray arkadaş yaşadıklarını kaleme almış ve bizlerle paylaşmış Kamuoyu olarak ben de bloğuma koyup başka kamuoylarıyla paylaşayım dedim. Yaşadıkları gerçekten çok üzücü, çok düşündürücü...Yorum sizin. ----------------------------------------------------------- Basina ve Kamuoyuna 5.6.2007 gunu saat 23:00 sularinda midye sattigim Beyoglu'ndan tarlabasindaki evime donuyordum. Tarlabasi Caddesi uzerindeki Beyoglu Emniyet Mudurlugu onunde gorevli polisler tarafindan 'Nereye gidiyorsun!' diye yuksek sesle azarlanarak durduruldum. Isten eve gittigimi soyledim. Polis memuru kufrederek 'Buradan gecisin yasak oldugunu bilmiyor musun?' dedi. Ben de 10 yildir burada oturdugumu ve her aksam bu yoldan eve dondugumu soyledim. Polis memuru agiza alinmayacak sekilde kufrederek bana saldirdi, gozumun ustune yumruk atti ve beni yere dusurdu. Sonra diger gorevli memur geldi ve yerde tekme tokat doverek sokaktan gecmeme izin vermediler. Bu uygulama yeni degil, bir suredir travesti ve transseksuellerin karakolun onunden gecisi yasaklanmisti. Bu tur bir uygulamanin yasal dayanagi varsa bilmek istiyorum. Ben hayatimi 7-8 yildir seks isciligi yapmadan kazaniyorum. Cesitli kafe ve lokantalarda ascilik yaptim, en son bir aydir Amargi Kadin Kooperatifi' nde yarim gun ve asgari ucretle calisiyorum. Ancak bu beni gecindirmedigi icin bir yildan beri aksamlari sokakta midye satisima devam ediyorum. Ayrica Cumartesi aksamlari kendi yazip oynadigim tek kisilik stand-up gosterisi yapiyorum. Bu yuzden bu yasadisi uygulamanin, seks isciligine degil dogrudan travesti ve transseksuel cinsiyet kimligine yonelik oldugunu dusunuyorum. Bu insan haklari ihlalini bundan sonra kimsenin yasamamasi icin yarin suc duyurusunda bulunacagim. Bu suregiden insan hakki ihlallerini durdurmak icin, yasadigim olayi butun duyarli kesimlerin ve basin mensuplarinin dikkatine sunuyorum. Esmeray

Salı, Haziran 05, 2007

Irak Savaşının Müsebbibi bir Kadınmış!

Kendisinden hiç de haz etmediğim Hürriyet'in eski yazarı Akşam'ın yeni GYY nevi şahsına münhasır en bi entellektüel Boğaziçi mezunu (Seray Sever misali her fırsatta dile getirip görmemişin Boğaziçi'si olmuş dedirten cinsten), Amerika tahsilli sayın Serdar Turgut çok ilginç!!! çıkarımlarda bulunduğu bir yazı yazmış geçenlerde. Hani oylesine derin yapılmış bir sentez ki bu, sıksan bu kadarı olmaz detirtecek cinsten insana. Söylediğine göre Poul Wolfowitz'in (hani İstanbul-Edirne gezisi sırasında tüm ilgileri bir anda çorabına çeken Dünya Bankası eski başkanı)görevinden ayrılmasına neden olan Arap asıllı kız arkadaşı Sahaha ile rastlantı eseri Washington'da bir akşam yemeğinde karşılaşmış. Bütün gece Sahaha'nın İslam ülkelerine olan öfkesini, onların ülkelerinde kendi tanıdığı türden bir demokrasinin olmadığı yönünde yaptığı yorumları dinlemiş bizim gazeteci ve sonunda şöyle bir çıkarım yapmış. "Dunya Bankasi'nda kiz arkadasina iyi konum saglamak icin kariyerini bile risk altina almis olan Wofowitz'in, Irak'taki savasi planlarken kiz arkadasindan etkilenmemis olmasi da mumkun degil. Cükü Shaha, o tür ülkelere gerekirse zor kullanılarak demokrasi götürülmesinden yanaydı ve Wolfowitz de sonunda Neoconlar'dan oldu. Başkan'i direkt etkilemeye başladı. şimdi diyeceksiniz ki; 'koskoca Irak savasinda o kadar ölü, sadece bir kadin nedeniyle olmuş olabilir mi?' Tabii ki olabilir... Kadınların neler yapabileceğini ve yaptırabileceğini mümkün değil tasavvur bile edemezsiniz."Eldeki verileri bir bilim insanı edasıyla işlediği ortada: İslam ülkelerine öfkeli Arap kadın + herşeyi göze almış divane aşık=Savaş. Hadi bunu anladık düz mantıkla işi kotarmaya çalışmış bizim entellektüel gazetecimiz.Peki ya sonrasında ortaya koyduğu senteze ne demeli? "Bunu anlatiyorum ki; Turkiye'de herkes dikkatli olsun, kendisine gelsin diye... Bir moda cikti, her lider partisine kadin aday doldurmaya basladi. Bunun CHP'nin sonunu getirebilecegini bizzat Sayin Deniz Baykal'a soyledim. O da bana 'senin bu konuda bir yazi yazacagina eminim' dedi. Bu yaziyi onu mahcup cikarmamak icin yazdigimi da soyleyebilirsiniz. Kadinlarin bu kadar fazla konusuldugu, on plana ciktigi bir ulkeden de hayir gelmez, sonumuz iyi değil. Herkesin haberi olsun..." Neresinden tutarsan tut cinsiyetçilik kokan, açık bir ayrımcı tavır sergileyen bu yazı şaka dahi olsa hoş durmuyor. Aktarmadığım bir yerinde kendisi Psikiyatrist olsa Sahaha'ya "kendi kökeninden nefret sendromu" teşhisi koyacağından bahsediyor. Ben de bu yazı karşısında bir psikolog olarak kendisine "cinsiyetçi, ayrımcı,kategorik düşünceli" tanısını koyabilirim sanıyorum ki.Netice itibariyle Deniz Baykal kendi partisi içinde bir savaşın çıkmasından korkmuş olacak ki Serdar Turgut ne dediyse aynen yapmış, kadın aday sayısını mümkün mertebe sınırlı tutmakla yetinmiş.Ama Baykal'ın Turgut'u dinlerken şu hassas konuyu es geçtiği de bir gerçek: Wolfowitz gibi duygularına yenik düşen bir zaafiyetli erkek mebuslar da olabilir ve Allah muhafaza bir kadının etkisi altında parti içinde cenk edebilir...Dikkatli olmak lazım Serdar hocam. Not:Resim S.Turgut'un Akşam gazetesindeki bir yazısından alınmıştır.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails