Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığının ilanından beri "acaba öğrenciliğinde ya da Sakarya Üniversitesi'nde hocalık yaptığı yıllarda bir gün devletin en üst makamına yükseleceğinin hayalini kurmuş muydu?" sorusunu düşünür oldum sıkça. Ya da bu gün e-postama düşen isabetli bir fotoğrafta görüldüğü üzere İnönü ve Ecevit'in arkasından meraklı gözlerle bakan genç Sezer o yıllarda bir gün gelip cumhurbaşkanı olacağını, o yılların reis-i cumhuru İnönü'den yıllar sonra o koltuğa oturacağını düşünebilmiş miydi? Orası bilinmez. Tıp kı diğer soruların cevabı bilinmediği gibi (en azından bizim tarafımızdan), ama yine de kendimi onların yerine koyuyor, cevabını bilemesem de bu sorular çerçevesinde neler hissettiklerini anlamaya çalışıyorum.Çarşamba, Ağustos 29, 2007
Bir cumhuriyet bir başkanlık: duygular- düşünceler- kurgular
Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığının ilanından beri "acaba öğrenciliğinde ya da Sakarya Üniversitesi'nde hocalık yaptığı yıllarda bir gün devletin en üst makamına yükseleceğinin hayalini kurmuş muydu?" sorusunu düşünür oldum sıkça. Ya da bu gün e-postama düşen isabetli bir fotoğrafta görüldüğü üzere İnönü ve Ecevit'in arkasından meraklı gözlerle bakan genç Sezer o yıllarda bir gün gelip cumhurbaşkanı olacağını, o yılların reis-i cumhuru İnönü'den yıllar sonra o koltuğa oturacağını düşünebilmiş miydi? Orası bilinmez. Tıp kı diğer soruların cevabı bilinmediği gibi (en azından bizim tarafımızdan), ama yine de kendimi onların yerine koyuyor, cevabını bilemesem de bu sorular çerçevesinde neler hissettiklerini anlamaya çalışıyorum.Cuma, Ağustos 24, 2007
Rock'n Coke'a değil Barışa Rock'a
Cumartesi, Ağustos 18, 2007
Galce bilmeden hepinize Rwy'n dy Garu di
Geçenlerde izlediğim bir filmde "Port Talbot" sözünü duyunca bu kelimeyi nereden anımsadığımı düşündüm, hafızamın dehlizlerinde kısa bir yolculuk yaptıktan sonra dökülüverdi tüm anılar bir bir...Port Talbot tuttu elimden Pontardawe'ye sürükledi beni, Pontardawe ise geçmişin güzel günlerine... Sene 1998'di, Ağustos ayının başları. Bir taraftan iki yıl sonra yeniden Londra'ya gidecek olmanın heyecanını yaşarken, bir yandan da Londra'dan sonra nasıl bir yer olduğunu hayal etmekte zorlandığım, hakkında Galler'de bir kasaba olmasından öte hiç bir şey bilmediğim Pontardawe' e geçecek olmamız nedeniyle biraz kaygılanıyorum. İki hafta nasıl geçer bir kasabada diye düşünmekten de kendimi alamıyorum.
Gallilerin misafirperverlik konusunda mangalda kül bırakmayan Türkler için gerçekten güçlü bir rakip olduğunu anlıyorum. Evlerine, mekanlarına buyur ettikleri konuklarına hazırladıkları sofralar tatlı sohbetleri eşliğinde bir ziyafete dönüşüyor.
Gallere özgü "Welsh cake" ve "love spoon" armağanlarıyla bizi şımartırken, Pub'da tanıştığım ve derin bir sohbete daldığım bir yabancı önümdeki içeceğim bitmeden yenisini getiriyor önüme. Başka içemeyeceğimi söylemem durumunda yoğun ısrarlardan ve bir kaç ısmarlamadan sonra durdurabiliyorum Galli arkadaşı. Bir yabancı olduğuma aldırmadan tüm yaşamını önüme dökebilecek kadar güven duyuyor ve samimi duygularla yaklaşıyor bana. Galli'nin samimiyeti karşısında insan olmanın büyük hazzını duyuyorum.
Bu anlattıklarım size bir muamma gibi gelebilir ve hadi canım sen de diyebilirsiniz. O zaman size tavsiyem her yıl 17- 19 Ağustos tarihleri arasında düzenlenen Pontardawe Festivaline bir yolunu bulup gitmeniz. Müthiş bir eğlence seli sizleri bekliyor olacak. Yerli, yabancı müzik ve dans grupları, ilginç gösteriler, panayır alanına kurulan dev gösteri çadırları festival coşkusunu tam anlamıyla yaşatıyor. Festival coşkusunun yaşandığı bu günlerde Türkiye'nin sıcağından kaçıp serin ve nemli havası, sıcak insanlarıyla herkese kucak açacağından emin olduğum Pontardawe'e doğru yola çıkmak ne de iyi olurdu...
Aklına karpuz kabuğu düşürdüklerim için bazı adresler:
http://pontardawefestival.com/artists/index.php
http://www.neath-porttalbot.gov.uk/pontardaweartscentre/
http://www.pontardaweinn.co.uk/
http://www.pontardawefilm.co.uk/
Bu yazıyı Pontardawe'li, Port Talbot'lu, Swansea'lı dost insanlara ve festivalde bizi (EGE ÜNİVERSİTESİ HALK DANSLARI TOPLULUĞU) yalnız bırakmayan Yeni Zellandalı Te Vaka ( http://www.tevaka.com/ )grubuna adıyor, Galce'de bildiğim tek söz olan "Rwy'n dy garu di"(Türkçesi:sizi seviyorum) ile sizi anıyorum.
Perşembe, Ağustos 16, 2007
Mimlenen Mimlenene
Cuma, Ağustos 10, 2007
Gürültüyle Mücadele!
Perşembe, Ağustos 09, 2007
S.E.F.A
Ey piyano, sen ne muteşem bir enstrümansın. Hele sihirli parmaklar dolaşırken üzerinde ne kada da büyüleyici oluyor, insanı en derinlere atıyor oradan alıp doruklara çıkartıyorsun. Sihirli parmaklar ete kemiğe büründürüyor senden dökülen sesleri. Görünür kılıyor her bir melodiyi...Fahir Atakoğlu coşuyor, o coştukça daha da canlanıyor piyanodan saçılan sesler, notalar. Sertab'ın insanın aklını başından alan sesi ise kadın sesinin ne kadar kışkırtıcı olduğunu hissettiriyor, ve ortaya tadına doyum olmaz bir ziyafet çıkıyor. Nasıl geçtiğini anlamadığın, bitmesini hiç istemediğin bir iki saat yaşatıyor Sertab ve Fahir. Hani bütün gece çalıp söyleseler mıhlanıp kaldığın yerinden bir saniye ayrılamayacak, gözünü kulağını dört açıp kaptırıp gideceksin kendini. Ama zaman çabuk geçiyor ve her güzel şey gibi o da mazide hoş bir sedaya dönüşüyor. Gece bitmeden, uykuya dalıp rüyalar alemine yollanmadan önce paylaşayım istedim bu gecemi. Sevgili kocacığımın fotoğraf çekmek yasakmış uyarısını dinleyip de makinamı yanıma almadığım için youtube'da bulduğum bu arşiv görüntülerini koydum hislerime tercüman olsun diye.Gönül isterdi ki kendi görüntülerim, fotoğraflarım olsun. Ne yapalım başka zamana. Fahir müthiş, Sertab şahane, konser büyüleyici idi ama bir de önümüze denk gelen kıllanan teyze ve ahalisi ile mini minnacık yavrucukların vıyaklamaları, cıyaklamaları olmasa çok daha keyifli bir gece geçirecektik efenim. Hayır el kadar yavrucağın gecenin bir vakti müzik dinletisine getirilmesi hem çocuğa,hem ailesine hem de biz zavallılara eziyet olmuyor mu?
Çarşamba, Ağustos 08, 2007
Hoşgeldin BORA!!!
07.08.2007 itibariyle üçüncü kez teyze oldum. Kardeşim Ebru, dün resmen anne oldu, e sayesinde biz de teyze. Bora'mızı henüz görebilmiş değilim ama sosis parmaklı, yumuk gözlü, fındık burunlu, dolma dudaklı bir keratamız oldu gibi geliyor bana. Kerata diyorum ama Ebru'nun onu hanım hanımcık birşey yapmasından da kormuyor değilim hani. Bu nedenle ben bir an önce gidip duruma el atsam hiç fena olmayacak. Elifcim sen burada olsan derhal müdahale eder Bora'yı hayalini kurduğumuz bir fırlama yapardın. Ben senin kadar becerikli değilim böyle konularda o yüzden çocuk konuşmaya başlamadan önce yetiş...
Evet Boramız sonunda geldi, sıra Naz da...