Pazar, Mart 02, 2008

Yeni İş Güvenliği Yasasının Düşündürdükleri(?)

Bir taraftan tez bir taraftan sağlık problemlerim nedeniyle bir ayı aşkın bir zamandır yazmak gelmiyordu içimden. Ama bu bloğu oluşturmamdaki asıl amacın ne olduğunu düşündükçe tembellik etmem gerektiğini, ne olursa olsun yazmaktan vaz geçmemem gerektiğine karar verdim. Zira başından beri burada bir şekilde karnımı ağrıtan ya da aklımda iz bırakan konuları ele almaya çalışıyorum ve son zamanlarda da karnımı ağrıtacak yeterince vukuatla karşılaşıyorum ülkemde.
Beni kaygılandıran, kaygıdan öte korkutan pek çok hadise yaşanıyor son zamanlarda. Sanmayın ki türbanla ilgili döktüreceğim, verip veriştireceğim. Ben türbanın bizleri daha da aptallaştırmak için ortaya atılmış bir icraat olmaktan öte bir amaç taşıdığını düşünmüyorum açıkçası. Çünkü biz zavallı insancıklar türbanlı üniversite olur mu olmaz mı diye tartışıp, kaygılanıp, bunun da ötesinde birbirimizi kemirirken birileri saman altından su yürütmeye devam ediyor ve biz tüm bu olanları gazetelerin 9. sayfalarında küçücük sütunlarda görebiliyoruz ancak.
Bakın yeni sosyal güvenlik yasası kapsamında hükümet, işverenlerin işçilerine yemek, ulaşım, yakacak, giyim, konut, eğitim v.b. gibi sosyal yardımlarını prime bağlamayı düşünüyormuş. Tüm bu sosyal yardımlar çalışana nakden ödense dahi devlete prim ödenecekmiş. Hatta işçi sağlığı ve iş güvenliği kapsamında alınan önlemler dahi primleştirilecekmiş. Tüm bu yardım ve sosyal hizmetler prime esas kazanca dahil edileceğinden işverenin prim yükü 2 ile 4 kat artacakmış. E ne olmuş işveren nasıl olsa yüküyle para tutuyor primi artsa ne olur demeyin. Çünkü olan yine emekçiye, yine dar gelirliye olacak. İşverenler bu primleri ödemek istemeyecekler haliyle, ve bunun faturasını sosyal hizmetlerini, yardımlarını kısarak işçiye ödetecekler. Zaten vergi yükü altında ezilen, zor koşullarda üç kuruşa çalışan işçi yine kaybedenler sınıfındaki yerini sağlamlaştırmak dışında bir şey yapamayacak.
Bir tek bununla da kalmayacak. Bakın özel hastaneler devlet kurumlarıyla yaptıkları sözleşmeleri bir bir iptal ediyorlar. Önümüzdeki günlerde devlet hastanelerinin de özelleştirilmesi gündeme gelecek. Artık bütün hastaneler özel hastane sınıfına geçeceğinden primini yüksekten yatıran iyi hizmet (iyi de göreceli bir kavram gerçi) alırken düşük prim yatıranlar her zamanki gibi hastane kapılarında sürünmeye devam edecek. Bunlar toplumsal açıdan tehdit oluşturacak, endişe verici gelişmelerdir dostlarım. Hükümet sosyal devlet olmaya çalıştığını iddia ediyor. Bu iş dar gelirliye kömür, yemek dağıtmakla olacak şey değil. Sosyal devlet olmak kömür dağıtarak değil, insanların o kömüre muhtaç olmamalarını sağlayarak olabilir ancak. Sosyal yardımlar hükümetin tek elinde değildir. Ama görünen o ki bu çalışmalarıyla insanların gözünü boyayıp prim kazanan hükümet aslında primleri arttırıp insanları daha da muhtaç hale sokmaya çalışmaktan öte bir amaç gütmüyor. İşverenler zor durumda, Denizli'de en eski, en köklü işletmeler, binlerce kişiye istihdam sağlayan kurumlar bile kapanma yolunda. Bu ilde çalışanların pek çoğu 4 aydır hak ettikleri maaşlarını bile alamıyorlar. Hırsızlık her geçen gün artan bir sorun olarak önümüzde duruyor.
Özelleştirilen, vasıfsız kabul edilen orman arazilerini, tuzladaki işçi ölümlerini, kayıtsız iş gücünü, ruhsatsız işletmeleri saymak dahi istemiyorum.
Hal böyleyken biz hala türbanı konuşabiliyorsak ne diyebilirim bizi gerçekten aptallaştırmayı iyi beceriyorlar.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Zenginin parası züğürdün çenesini yorarmış ezgicim..oy oy..(suna)

ezop dedi ki...

Valla keşke sadece çenemiz yorulsa Sunacım. Resmen sürüm sürün sürüneceğiz önümüzdeki günlerde. ama hala çenemizi kadının başbezi yoruyor maalesef.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails