Çarşamba, Temmuz 26, 2006

Mersin Limanı' na yanaşan geminin pencerelerinden el salliyor şanslı olan çocucuklar. Şanslılar çünkü onlar Lübnanlı ya da Iraklı değiller. Şanslılar çünkü onların kaçacak, sığınacak başka ocakları var, şanslılar çünkü yaşadıkları travmayı atlatmaları Lübnanlı, Iraklı, Afganistanlı kardeşleri kadar güç olmayacak ve şanslılar, çünkü savaşın ruhlarına yaptığı örselenmeyi küçük sıyrıklarla atlatacaklar, oysa ki babasının cesedi başında ağlayan Irkalı çocuğun bir yanı her daim sakat kalacak.
Savaş hangi amaçlara hizmet ederse etsin en çok çocukları vuruyor. Silah gölgesi altında serinleyen, havan toplarıyla futbol oynayan çocuklar kendilerini ötekileştiren karşı takıma gol atabilmek için gün sayıyor. Savaşın çocukları büyümüyor, içinde yatan korkularını büyütüyor. Savaşın çocukları terörü, savaşı çok iyi biliyor çünkü onlar savaş meydanında var olma savaşı veriyor.
BM Teskilatı Genel Kurulunca 1959 yılında kabul edilen Cocuk Haklari Bildirgesinde "Taraf Devletler, her çocuğun temel yaşama hakkının olduğunu kabul ederler; çocuğun hayatta kalması ve gelişmesi için mümkün olan azami çabayı gösterirler" maddesi ilk sırada yer alıyor; ancak ne yazıktır ki BM' in liderliğine soyunan bu "taraf devletler" kendi "sözde" değerlerini çiğnerken; Lübnanlı, Iraklı, Afganistanlı çocuklara yaşama ve gelişme hakkı tanıma gereği duymuyor. Savaşın güneş karası çocukları BM'in "batılı" ülkelerinde kendilerinin ya da ana-babalarının sahip oldukları "ırk", "renk", "dil", "din", "ulusal, etnik ve sosyal köken" nedeniyle potansiyel terörist olarak değerlendiriliyor, çoğu zaman ayrımcılıkla karşılaşıyor. Bu çocuklar bir yitik kuşak olarak görülüyor.
Savaş, sadece mekanları değil, içindekileri de alıp götürüyor ve savaşın karanlık yüzü bir kez daha çocukları vuruyor...
25.07.2006

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails