Çarşamba, Ekim 11, 2006

Öteki Olmak, Ötekini Anlamak

Ötekileştirme hem önyargıların sonucu hem de kaynağıdır. Bu bir döngüdür ve bu döngünün kırılabilmesi ancak "öteki"ni anlamaktan en azından anlayabilmekten geçer. AB'ye girme gayretleri ile birlikte hızlanan ötekileştirme süreci içinde Türk halkının uzun yıllardır maruz kaldığı önyargıların sonucu olarak benlik saygısını korumak ve varlığını sürdürebilmek için iç grubu kayırma (Avrupa duy sesimizi bu sesler Türklerin ayak sesleri), dış gruptan uzaklaşma, giderek daha da yabancılaşma (Bizim AB'ye değil, AB'nin bize ihtiyacı var) ve kendi içindeki bazı dinamikleri dış grup yanlısı olarak tanımlayıp ötekileştirmeye çalışma (Kürt işçileri linç etmeye çalışma) eğilimini çok da hayret verici bulmuyorum. Ancak tüm bu yaşananları ve muhtemellerine gebe olma durumunu bu topraklar üzerinde yaşayan herkes için çok tehlikeli buluyorum. Fransa parlamentosunun sosyalist vekilleri "mağdurun meşru gücünü" doyumsuzca kullanan diasporacıları kayırma gayreti içinde önyargılarla hareket ederken kantarın topuzunu her an kaçırabilir ve mağdurun yer değiştirmesine neden olabilirler. Aslında bu mağduriyet hali sanıldığı gibi tek kutuplu bir durum da değildir. Özellikle gerçeğin ne olduğu muallak olan durumlarda klişelerden medet umarak siyasi çıkar elde etme çabasını sosyalizmin doğasına aykırı bulmakla beraber Adorno ve arkadaşlarının (1950) ırkçı, otoriteryen, kategorik düşüncelerin ürünü olarak tarif ettiği önyargılara dayalı hareket etmeyi de kendisine sosyalist diyenlere yakıştıramıyorum. Türkiye' nin AB' ye girmesini istemeyen pek çok Avrupalı sosyalistin ulus ve din kimliği bağlamında ayrımcılık yaptığı bu nedenle de öncelikle kendi ideolojilerine ihanet ettikleri, etno-milliyetçilik kıskacında kısılıp kaldıkları kanaatindeyim. Tabi sosyal psikolojik bir perspektifle yaklaşmaya çalışırken durumu karmaşık hale getirmiş, neredeyse tüm savaşların ortak nedeni olan "ekonomik çıkar", "pastadan pay kapma" anlayışından uzaklaşmış da olabilirim. Elbette ki hiç bir fenomen içinde sadece siyahı ya da beyazı barındırmaz; konun bu şekilde ele alınması 1915' te Anadolu'da yaşananların değerlendirilmesinde çoğu zaman yapıldığı gibi indirgemecilik olur. Anadolu halkı Türk’ü, Ermeni’si, Kürt’ü, Rum’u, Süryani’si, Yahudi’si, Çerkez’i, Abaza’sı... olarak 1915 ve sonrasında çok acılar çekmiştir. Pek çok kişi habersiz bir şekilde yurdunu, evini, toprağını terk etmek zorunda bırakılmış;bu terki diyar sırasında öncesi ve sonrası ile birlikte çok canlar yitirilmiş;birlikte soğan kırıp sofra kuran insanlar birbirine düşman olmuştur. Sadece bu durum bile büyük bir trajedinin, ciddi bir toplumsal travmanın yaşandığının göstergesidir. Ancak bu durum tek bir etnisitenin değil aynı toprakları paylaşan herkesin trajedisidir. Tüm bu yaşananların tarihsel, sosyo-kültürel,ekonomik ve politik bağlamlarından koparılıp tek bir düzlemde ele alınmaya çalışılması hariçten gazel okumaya benzemektedir. Ben Ermenilerin yurtlarından ayrılmalarının yarattığı acıyı anlayabiliyorum, tıpkı babamın babasının küçük yaşta Midilli'den ayrılırken yaşadıklarını anladığım gibi. Ancak ben üçüncü kuşak olarak sadece dedelerimin, ninelerimin bana aktardıkları kadarını biliyorum, tıpkı diasporada yaşayan Ermenilerin bildikleri gibi. Diasporada yaşayan bir Ermeni bana ithaf ederek yazdığı e-postaya Türkçe "sevgili......." olarak başlayıp, kişisel olarak bir husumet beslemediğini göstermeye çalışıyorsa, ben ona Ermenice cevap vermeye çalışıyorsam iki halkın yeniden bir araya gelmesi için hala bir umut var demektir.Yeter ki önyargılarını, politik ve ekonomik çıkarlarını her şeyin üstünde tutan hariçler uzak dursun. Yeter ki kendilerini önyargıların mağduru olarak konumlandıranlar galeyana gelip kitle psikolojisi içinde kendi bünyesindekileri ötekileştirerek kendisine yabancılaşmasın.

1 yorum:

gaykedi dedi ki...

Orhan Pamuk’un "Bu topraklarda 1 milyon Ermeni, 30 bin Kürt öldürüldü" şeklindeki sözlerinden dolayı bu ödülü aldığı görüşü öne çıkıyor.Bu doğru da olabilir.Ama; bu ülkede düşünce özgürlüğü olsaydı, işimize gelmeyen sözleri söyleyenler yargılanmasaydı, mahkeme kapısında linçlerle karşı karşıya gelmeselerdi... Kısacası herkes her şeyi korkusuzca tartışabilseydi, Orhan Pamuk’un böyle bir avantajı olabilir miydi?..Bilemezsiniz...Çünkü siz "Ermeni soykırımı yoktur" demeyi suç sayan Fransa’ya küfrederken, tersini söylemenin de bu ülkede çoktandır suç olduğunu aklınıza bile getirmemişsinizdir...Bekir Coşkun

http://www.gaykedi.blogspot.com/

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails