Salı, Nisan 03, 2007

Psikiyatrik Suistimalin Bitmeyen Tarihi-Üstün Öngel'den

Üstün Öngel (*) Geçen ay, Adana Ekrem Tok Ruh Sağlığı Hastanesi’nde devam edegelen insanlık dışı uygulamalar medyaya yansıdı. Star TV’de Deşifre programında, gizli kamera ile kaydedilmiş görüntüler birkaç hafta üst üste yayımlandı. Dehşet görüntüleriydi her biri. Sürekli dayak yiyenler, hakarete uğrayanlar, toplu ve çıplak halde hortumla yıkananlar ve daha sayısız yürek daraltan görüntü. Psikiyatrik suistimalin bitmeyen tarihini yazanları haklı çıkaran uygulamalardı bunlar. Bunların içinde özellikle dikkatimizi çekmesi gereken bir görüntü ise 11 yaşında bir çocukla ilgiliydi. Çocuğa zorla, dayakla ilaç içiriliyordu. Hakarete ve şiddete maruz kalıyordu çocuk. Programı hazırlayanlar da, konuyu tartışanlar da, çocuğun karşılaştığı şiddete odaklandılar sadece. Oysa bundan önce o çocuğun neden orada olduğunu sormak gerekiyordu: Bir ruh sağlığı hastanesi bir yetişkin için bile uygun değilken, bir çocuğun böyle bir hastaneye yatırılması nasıl olabiliyor? Karanlık “bilim” E.A. şimdi 12 yaşında. Toplamda bir yıldan fazla üç ayrı hastanede tutulmuş. Sadece ilaç verilmiş, hiçbir yardım sunulmamış. E.A. ilk kez psikiyatriste götürüldüğünde 9 yaşındaymış ve başlangıçtan itibaren ona verilenler bir yetişkini bile hayalete çevirecek ağır ilaçlar. Yatırıldığı iki ayrı hastanede iki kez EKT (elektroşok) vermeye de yeltenmişler. Kalbi delik doğmuş ve 5 yaşında kalp ameliyatı geçirmiş olmasının belki de ilk kez yararını görmüş, bu sayede EKT yapılmamış E.A.’ya. Yetişkinlere bile EKT yapılması doğru değilken, 10 yaşında bir çocuğa yapmaya kalkışmalarına şaşıranlar olacaktır mutlaka… Şaşırmayın, yeryüzünün bu en karanlık “bilimi” böyle bir şey işte. E.A.’nın maruz kaldığı uygulamalar, halının altına süpürülenlerin sadece bir kısmı, inanın. Yaşananlardan hepimiz sorumluyuz üstelik. Yıllarca bu uygulamalara karşı üç maymunu oynadığımız için sorumluyuz. Nasıl ki yakın bir geçmişte 17 aylık bebeğe tecavüz edilmesi, o rezilliği yapanlar kadar taciz ve tecavüzlerin varlığını inkâr edegelen bir toplumun da utancı ise, E.A.’ya yaşatılanlar da öyle. E.A.’nın sorunu neydi ki, aylarca hastanede tutulmuş, EKT girişimiyle karşılaşmış, bu ağır ilaçlar verilmiş, diye sorabilirsiniz, şaşırmaya devam ederek. İlk kez TV’de görüntüleri izlediğimde (E.A.’nın yüzü gösterilmemişti), E.A.’nın “zihinsel bir engeli” olduğu tahmininde bulunmuştum. Olsa olsa, ağır zihinsel engel altındaki bir çocuğu, ailesi çaresizlik içinde hastaneye teslim etmiştir, demiştim. Oysa tahminimde yanılmıştım, E.A.’nın hiçbir zihinsel engeli yoktu. “Yoktu” diyorum, zira bu ilaçları almaya devam ettiği takdirde bir zihinsel engelliye dönüşecek; şimdi de zaten bunun kıyısında. E.A.’ya yaşatılanlar, psikiyatrinin, kurum olarak başlangıcından bugüne değişen formlarda ama aynı insafsızlıkla insana reva gördüklerinin tek bir kişide –bir çocukta– karşımıza çıkmış hali, diyebiliriz. Çalınan hayat E.A., kan uyuşmazlığı yaşayan bir anne-babanın doğurduğu ikinci çocuk. İlk çocukları ölü, E.A. ise kalbi delik doğmuş. Ama yaşamış, yaşama tutunmuş ve 5 yaşında kalp ameliyatı olmuş. Sülalenin ilk torunu E.A., ilk erkek torunu. Haliyle el üstünde tutulmuş. Beş yaşındaki ameliyata kadar ve ameliyat sonrası aşırı korunmuş, bir dediği iki edilmemiş. Dokuz yaşında ilkokul üçüncü sınıftayken, okul rehberlik servisinin yönlendirmesi ile bir piyasa psikiyatristine götürülmüş. Önce “hiperaktivite” teşhisi konmuş. Birkaç ay geçtiğinde, bu psikiyatristin verdiği hiperaktivite ilacı (ki bu ilaç özellikle kalp yetmezliğine yol açarak çocukların ölümüne sebep olan sicili en bozuk ilaçlardan biri), çocuğun “hırçınlığına” ve “sınıftaki uyumsuzluğuna” çare olmamış. Herhangi bir ilacın belirtilen bu sorunları çözmesi zaten olası değil. Sonra teşhis, “atipik psikoz” olarak değiştirilmiş ve ağır bir başka ilaca, “şizofreni” dedikleri şeyi sözde tedavi etmek için yetişkinlere verdikleri bir ilaca başlanmış. Bu da bir işe yaramamış. Nasıl yarayabilir ki? İnsanı hayalete dönüştürmekten başka işlevi olmayan bir ilaç bir “çocuğun” sorununu nasıl çözebilir ki? Ardından E.A. yine bir piyasa psikiyatristine, bu kez bir çocuk psikiyatristine götürülmüş. Bu duyarsız psikiyatristin eliyle de Çukurova Üniversitesi Hastanesi Psikiyatri Kliniği’ne yatırılmış (yetişkinlerin yatırıldığı bir klinik bu; zaten çocuklara özel herhangi bir yer yok). İlk EKT yapma girişimi burada olmuş. Üç ay yatmış üniversite kliniğinde. Sonra İstanbul’a, Balıklı Rum Hastanesi’ne götürülmüş, ailenin bütçesini aşan masraflar edilerek. Balıklı’da yatışı uzun olmamış, ama orada da ikinci EKT girişimiyle karşılaşmış. Bu arada, teşhis de “atipik psikoz”dan, “şizofreni”ye dönüşmüş. Hastane turunun sonunda ise Adana’da Ekrem Tok Ruh Sağlığı Hastanesi’ne kapatılmış. Önce iki ay, ardından 9 dokuz ay orada tutulmuş. TV’de izlediklerimiz, bu dokuz ayın sonuna doğru çekilen görüntüler. E.A.’yı “kurtarmak” Anne-baba tükenmiş ve üç yıllık ağır suistimalin ardından çare arıyor. E.A. şu an ailesiyle birlikte. Aldığı ağır ilaçlar yüzünden konuşma yetisini kaybetmiş halde, sözel iletişim kurulamıyor E.A. ile. Zira bu ilaçlar zihni baskılıyor, nörolojik sisteme hasar verecek düzeyde olumsuz etkiler yaratıyor. Kısa süre içinde ilaçlardan kurtarılmaz ise, E.A.’nın geri dönüşü çok zor olacak. Aile ilaçların yol açtığı büyük sorunların farkında ve çocuklarının bir an önce akranları gibi okula, toplumsal hayata dönmesini arzu ediyor. E.A.’nın şu an altıncı sınıfta olması gerekiyor, ama beşinci sınıfı bitirememiş durumda; yani iki yıllık kaybı var. Aile, kuruculuğunu ve yönetim sorumluluğunu üstlendiğim ve birkaç aydır faaliyette olan Psikolojik Yardım Derneği’ne ulaştı ve yardım etmemizi istiyor. Dernek olarak tereddütsüz E.A.’ya yardımı üstleneceğiz. Ancak önümüzde çok büyük bir güçlük var: E.A.’nın akranlarının arasına dönmesini sağlayabilmemiz için, önce en kısa sürede aldığı bu ağır ilaçlardan kurtarılması gerekiyor. Ancak bunu, E.A. ailesiyle birlikteyken yapabilmemiz çok zor, imkânsıza yakın. Zira, aile, ilaçların kesilmesiyle ortaya çıkabilecek olumsuzlukları göğüsleyebilecek halde değil. Bu koşullar altında, dernek merkezimizin (iki odalı bir apartman dairesi) bir odasını ona uygun hale getirip orada misafir etmeye karar verdik ve bu misafirlik süresini, minimum üç ay olarak belirledik. İlaçlardan arınma ve sonraki gelişmeler olumluya döndüğünde, E.A.’ya ailesiyle birlikte yardım etmeyi sürdüreceğiz. O süreçteki yardım ve desteğimizi E.A. 18 yaşına gelene kadar devam ettirme kararlılığındayız. Hep birlikte E.A.’nın yetişkin hayata salimen ulaştığını görmek istiyoruz. Ancak bunları yapabilmemiz için, yeni kurulan ve imkânları sınırlı bir dernek olarak bizim de acilen desteğe ihtiyacımız var. Dernek Merkezinin ve ona ayıracağımız odanın, E.A’ya uygun hale getirilmesi ve ona dönüşümlü olarak 24 saat eşlik edecek kişilere hizmetlerinin karşılığını verebilmemiz için yardıma ihtiyacımız var. Bu uzun sürecek zorlu yolculukta ilgili ve duyarlı herkesin yardım ve desteğini bekliyoruz. (*) Üstün Öngel, sosyal psikolog, www.ustunongel.com Psikolojik Yardım Derneği: Cemalpaşa mah. Cevat Yurdakul cad. Seyhan Apt. Kat: 1 D: 6 Seyhan/ADANA Tel: 0322. 459 72 62 ; 0543 573 30 31 www.psikolojikyardim.org uongel@cu.edu.tr; uongel@ttnet.net.tr

2 yorum:

aimge dedi ki...

"kaplumbağalar da uçar" filmi:
çocuklar, ama hiç çocuk gibi olmayan çocuklar, robot gibi yaşayan, kendileri büyümeden "büyütülmüş" olanlar, onlara :
o kadar hızlı büyümüşsün ki, ruhun vüdudundan hızlı yaşlanmış, görmemiş hiçbirşeyi, mutluluk tebessümünü oluşturacak anı yok beyninde, boş boş bakıyorsun çünkü geleceği göremiyorsun, aslında senin için gelecek te yok ki,,,, geçmişi olmayan birinin geleceği olur mu? geçmiş hızlandırılmış versiyonuyla dayatıldıysa beynine, kirli eller aldıysa hayatını ve ruhunu, yapabilecek hiçbirşeyin yok, öyle boş boş bakarsın ufuğa bir robot gibi..
çocuk olmak, geçmişi olmak, ailesi olmak, geleceği olmak,bir lüks artık, eğer bunlar yoksa hayatında, seni istediği şekle sokacak ellere tabisin... Bu eller ki seni büyük yerine koyabilir ya da seni hızla yaşlandırabilir....Eğer bir de sağlıksızsan, üstüne üstlük maddi durumun da yoksa, geleceğini artık sen yönlendiremezsin, hiçbirşeye yetmez senin gücün, artık sen, senden güçlü olanların elerindesin

aimge dedi ki...

burada yazılanlar, kaplumbağalar da uçar filmindeki çocukları ve onların bakışlarını hatırlattı bana (yorumumda cümleyi biraz kötü kurmuşum galiba, düzeltmek adına bunu yazıyorum)
o çocuklara olan duygularımdı yukarıda anlattıklarım, ve yazıda bahsedilen çocuğa.....

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails