Çarşamba, Nisan 11, 2007

Vintage bir ciklet markası mı?

Son zamanlarda sıkça karşıma çıkan anglo-sakson menşeli bir kelime var. Başlıktan da anlayacağınız üzere (ki bu siz zeki okurlar için zor olmasa gerek) bu ithal kelime vintage. Özellikle giyim kuşam modasında tarzımızı belirlediği iddia edilen bazı manken kızlarımızın Nişantaşı havzasında açtığı mağazalarla duymaya başladığımız "vintage" kavramı her ne kadar bir ciklet markasını anımsatıyor olsa da giyimden otomobile, otomobilden mobilyaya, dinlediğimiz müziğe hatta oturduğumuz eve kadar yaşamımızı etkileyen bir akım olarak tanımlanıyor. Bir bakıma kendini geçmişin tozlu raflarında kaybetmişlerin kültürü. Sanırım bu yüzden yıllanmaya müsait şarabı niteleyen bu kavramı uygun görmüş İngiliz büyüklerimiz. Ülkemizdeki yansımasına bakacak olursak Vintage akımı eskinin bit pazarı anlayışının modern ve entellektüel olarak nitelenen insan klasmanının tüketimine sunulması, eskiden burun kıvrılan bit pazarlarının en bi sosyetik muhitlerde "trendy" butiklerde hayat bulması olarak düşünülebilir. Zira ben "vintage"ın anlatıldığı hiç bir TV programında ya da mecmuada İzmir'in meşhur bit pazarı Tepecik'in konu edildiğini görmedim.
Aslında bu akımın ülkemizdeki öncülerinden biri olduğumu rahatlıkla iddia edebilirim. Laf olsun torba dolsun ya da övüneyim koltuklarım kabarsın diye söylemiyorum, 1980'lerin Türkiye'sinde ilkokul çağındaki akranları tayt, uzun tunik, balon etek, fırfırlı buliz ya da en çok ablalarının küçülen kıyafetlerini giyerken ben annesinin lise-üniversite döneminde giydiği ve özenle sakladığı elbiseleri ile Grace Kelly, Doris Day filmlerinden fırlamış bir küçük hanım gibi geziyordum ortalarda. Gittiğim doğum günü kutlamalarında pötikareli pilili eteklerim, fakir kol blazer ceketlerim, dik yaka gömleklerimle gündemin ilk sırasına oturmam bir yandan farklı olmanın hoşnutluğunu hissettirirken öte yandan annesinin küçülen eskilerini giyiyor olmanın ezikliğini yaşatmıyor değildi hani. İnsanın yetişkinlik aklı çocukluk zamanlarında olmuyor işte, nerden bileyim o zaman vintage rüzgarları estirdiğimi dost meclislerinde. Zira en hararetli rocker olduğum liseli kız yıllarımda çok istesem de anne yadigari o güzelim kostümlere girememiş, baba eskileri ile yetinmek zorunda kalmıştım. Bu arada dikkatli okurların ilkokul çağındaki bir çocuğun annesinin lise-üniversite dönemlerinde giydiği elbiseleri giyiyor olmasının altında nasıl bir insan azmanlığının yattığını düşündüklerini anladığımı da ayrıca belirtmek isterim. Evet ilkokuldayken hem bir moda gurusu hem de yarma bir insan yavrusu olma özelliklerini bir arada bulunduruyordum.
Neyse, konuyu fazla dağıtmadan bir "u" dönüşü yapıp konuyu bir gemici ustalığı ile düğümleyecek olursam efendim siz kanmayın böyle pazarlama stratejilerine diyebilirim. Eğer ki son "trend"leri (Türkçe'de akım deniyor ama trend demek daha havalı değil mi?:P) takip etmekse amacınız o zaman annenizin sandıklarını bir daha kurcalayın, orada birşey bulamıyorsanız Tepecik'e, Aznavur Pasajı'na gidin, el becerisi sahibi iseniz evdeki eskilerinizi kesip biçip yeni modeller yaratın ve eğer çok zenginseniz Porto Bello'ya, Camden Town'a (bkz: in London map ya da Google earth), Berlin'e filan gidin hem gezmiş hem de alışverişi ucuza getirmiş, hem de oralardaki yardım mağazalarına (in eng: charity shop) uğrayıp bir iki parça da oradan alırsanız kendi çapınızda hayır yapmış olursunuz (yazıyı yine bir sosyal mesajla bağladım ya o bakımdan da helal olsun bana).

3 yorum:

aimge dedi ki...

küçükken en sevdiğim şeylerden biri evde kimse yokken dolapların el değmemiş kuytularını karıştırmaktı... Yıllarca babamın gençliğinde giydiği kareli büyük yaka gömleği taşıdım üzerimde gururla... sonra aznavur pasajından Fransa yapımı ikinci el ceket aldığımı hatırlarım, eminönü sokak satıcısından aldığım (satıcısının 1965 ten kalma dediği) uzun siyah deri ceketimi 2 kere dericide düzeltip, rengini değiştirerek giymişimdir..aldığımda düğmeleri iliklenmese de kışın soğuğunda bile işkence çekerek inatla giymişimdir ceketimi...ikinci el mallar ilgimi çekmiştir hep... galiba onları başka birinin üzerinde taşımış olmasının, orjinalliğini arttırdığını düşündüğümden... o giysilerin kendine ait bir tarihi olmasından, ve giyildiğinde o tarihi taşıdığımı hissetmemden belki de...
ama eski tarz malların fabrikasyon olarak üretilip tekrar sunulması düşüncesi soğuk geliyor kulağıma... bence eski tarz kıyafetler gerçekten eskiyse güzel:)

gölge dedi ki...

süpersin ya... walla ilkokuldaki halini bilmem ama şu anda hiç de yarma bi halin yok :))

ezop dedi ki...

Canımsın,
ilk okulda harbi bir insan azmanıydım. Hoş şimdi de çok minyon bir kişilik sayılmam canım.:)) Benim kemiklerim iri kemiklerim...Bir de su içsem yarıyor ama o ayrı mevzuu..

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails