Soğuktu ve yağmur çiseliyordu Muradiye' nin haberini aldığımda. Boğum boğum oldu düşüncelerim o an. Dedim ki kendi kendime Habil' le Kabil' den bu yana ne değişti bunca ilerlemeye, bunca bilgiye rağmen...Öldür müyor mu yine insan insanı bir hiç uğruna.Kıymıyor mu birbirine tamah edip üç kuruşluk paraya...
Muradiye' nin ilk ve son yer alışıydı ulusal basında ve şöyle yazıyordu gazetelerin üçüncü sayfasında: 26 yaşındaki üniversite öğrencisi Muradiye B. alt kattaki kiracılarının 16 yaşındaki oğlu tarafından 39 yerinden bıçaklanarak öldürüldü. Zanlının üzerinden M.'nin cep telefonu çıkınca olayı itiraf etti. "Cep telefonunu almak için öldürdüm."
Bu kadar basit olmuş olmasına inanmak istemiyor insanın içinden. Ölüm bir gerçeklik, istesek de istemesek de eninde sonunda içine düşeceğimiz bir çukur. Ama ölümün de bir anlamı olmasını istiyor insan. Ölümünün sebebini bile kurguluyor zaman zaman. O kurguların içinde yer almıyor bir cep telefonu uğruna hayatını yitirmek hem de onca plan onca beklenti varken geleceğe dair.
Bir insan bir cep telefonu etmiyor.
Sahi bir cep telefonu kadar etmez mi insan hayatı denen şey? Değişilir mi bir telefonla bir hayat?
3 yorum:
"bi cep telefonu kadar etmez mi insan hayatı?" sözü, beni " her insanın kendi hayatına biçtiği değer" i düşündürmeye götürdü... düşündüm ki, bir insanı bir cep telefonu için öldürebilen bi insan, ruhunun, kendisinin bir cep telefonu kadar etmediğini düşünüyor...belki bundan oluyor cinayetler, vahşetler...çünkü, insan karşısındakine kendi değerinden bi değer biçiyor...bir sürü insan olarak birlikte yaşıyoruz dünyada...milyonlarcayız...birbirimizi öldürüyoruz,işkence ediyoruz, birbirimizin topraklarını almaya çalışıyoruz, birbirimizden çalıyoruz..insanın kendini "insan" olarak görmesi ne kadar zor olabiliyor bazen demek ki...acıyorum bu insanlara kendilerini bir posa gibi kullananlara...hayatta hiçbir anlamı olmayan ve herkesi öyle sanan bu yüzden de bir insanın hayatını bitirmenin ne kadar acı bişey olduğunu farketmeyen insanlara....ve üzülüyorum elimizden hiçbirşey gelmeden sadece izlemeye, bu haberleri okumaya ve ertesi gün kendi hayatımıza çok basit bir şey okumuşuz gibi dönmemize, dönmek zorunda olduğumuza.......
Ne diyebilirim ki kesinlikle haklısın...eline yüreğine diline sağlık..
Çok içten bir yazıydı, teşekkürler. Yaşama anlam katan son değer de insanın nasıl ve nerede öldüğüdür bence. Böylesine önemli bir faktöre etki edip hayatın anlamını azaltan kişi de bu yüzden en büyük cezayı hakketmelidir. Ya ölüp gidenin yitirdiği hayat, telafi edilebilir ve/veya tazmin edilebilir bir olgu mudur? Binlerce yıldır üzerinde düşünülen bu sorunun "Evet" ve "Hayır" ile başlayan versiyonlarıyla da binlerce cevap üretilmiştir. Aklımın erdiği kadarıyla cevabın "Evet" ile başlaması gerekiyor. Peki nerede ve nasıl? İşte bu, daha da zor bir soru...
Yorum Gönder