Son yazımı 5 Ocak' ta yazmışım. Yani tam 15 gün önce. Muradiye' nin öldürülmesi üzerine geçen 15 günün ardından yazacağım bu ilk yazının yine bir cinayet üzerine olması ne acı, ne kadar üzücü. 2006 çıkarken ne olursa olsun "umut" dolu olduğumu "...insanlar kardeş oldukları fikrini içselleştirecek ve farklılıklarıyla birbirini kabul edebilecek..." sözleri ile ifade etmiş ve insanlık için "akıl, fikir ve yürek" dilemiştim. Ne acıdır ki o yazının ardından gelenler hep ölüm ve öldürülenler üzerine olmuş, bu yazıda olacağı gibi.
Türkiye Cumhuriyeti'nde gazetecilerin düşünceleri ve ideolojileri nedeni ile öldürülmesi Osmanlı'nın İttihat ve Terakki döneminden kalma bir gelenek gibi. İlk kez 1909' da Hasan Fehmi ile başlayan bu seri katletme işlemlerine 19 Ocak 2007' de bir yenisi daha eklendi ve Ermeni asıllı Türk Vatandaşı Agos gazetesi genel yayın yönetmeni Hrant Dink diğerleri gibi (asıl) faili meçhul olmamasını umduğumuz bir cinayete İstanbul' un en işlek caddelerinden birinde, kendi işyerinin önünde güpegündüz kurban gitti. Hangi cesaretle, hangi irade ve güçle? Düşünmesi bile dehşet verici. Dünden beri bir sürü teoriler dolaşıyor ağızlarda, bunların bir kısmı elbette ki gerçek dışı, tümüyle komplo. Şu an için bunların dillendirilmesi ise toplumsal kutuplaşmaları arttırması bakımından tehlikeli kanımca. Ancak ortada bir gerçek var. O da Dink'in "günah keçisi" konumuna yerleştirilmesi, farklı gruplar tarafından defalarca hedef gösterilmesi ve bu ilkel, dürtüsel silahın filmin bir yerinde patlaması. Dink " Benim için en büyük suç ırkçılıktır." derken durduğu yeri çok net ifade ediyor. Defalarca yüz yüze gelse de toplumsal önyargıların kurbanı olmak istemiyor, vatan topraklarında yaşayan halkların kardeşliği için mücadele veriyor. O Hitit, Urartu, Fenike, Likya, İyon, Helen, Pers Uygarlıklarına; Roma İmparatorluğu'na, Selçuklu Devletleri'ne, Beyliklere, Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti'ne mesken olmuş bu toprakların, kutsal Anadolu'nun tek başına hiç bir ırk ya da millete ait olmadığını biliyor ve vatanını vatandaş olma bilinci içinde seviyordu. Vatan haini ilan edilip 301. maddeden yargılandığı süreçte de sürekli bunu dile getirmeye, katıldığı her programda da bunu vurgulamaya çalışıyordu. Ayrımcılık yapılmayan ülkemizde (?) kurumsal ayrımcılığın tokadını yediği zamanlarda dahi yılmamıştı vatanını sevmekten. Üzülmüş, canı acımış ama küsmemişti var olduğu topraklara. Ermeni'si, Türk' ü, Kürt' ü, Laz'ı, Çerkez'i, Arap'ı, Tatar'ı, Çingene'si ile bu topraklarda kardeşçe yaşayabilmenin ümidini hiç kaybetmemişti. Ürkek bir güvercin olarak hissettiği anlarda bile terk etmeyi düşünmemişti vatanını.
Fransız Parlamenterler Meclisinin Ermeni Soykırımını İnkar yasasını kabul etmesini bir düşünce özgürlükçüsü olarak en çok o eleştirmişti (Bunu "Bir Tasar(ı)msızlığın Ardından" başlıklı yazımda da belirtmiştim). Ne Diaspora' ya ne de Türk milliyetçilerine yaranmaya çalıştı. Doğruları ne ise onu savundu. İşte bu nedenle iki tarafın da sevilmeyeni, namlunun ucundaki adamı oldu. Tıpkı Sabahattin Ali, Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Turan Dursun, Uğur Mumcu, Taner Kışlalı... gibi. Tıpkı düşüncelerini ifade etme cesareti gösteren ve bu nedenle ölümle taçlandırılan faili meçhul diğer aydınlar gibi...
"Bir gece ansızın gelebiliriz" demişlerdi Dink'i hedef gösterenler. Onlar gecenin şerrinden çekinerek güpegündüz geldiler ve korkakça arkadan vurdular. Onlar kurban belledikleri adamın yüzünü görmeye bile cesaret edemediler.
Daha kaç aydın, kaç gazeteci, kaç yazar, kaç akademisyen ölecek özgürce düşünebilmek uğruna... Kaç kişinin daha ölmesi gerekecek bu vatanı yaşanır kılabilmek için? Bir orman gibi kardeşçesine yaşamayı öğrenebilmek için daha kaç kişinin yanması gerekecek? Hepimiz bu vatanın çocuklarıyız, hepimiz kardeşiz demek bu kadar zor, bu kadar sancılı mı olacak? Ne zaman çıkacağız aydınlığa? Soruyorum size ne zaman?
Hrant Dink' in toprağı bol, ruhu şad olsun. Düşünce ve ifade özgürlüğüne atılan bu hain kurşunlar dilerim ki son bulsun.
3 yorum:
"Gözlerin rengi, biçimi ne kadar farklı olursa olsun gözyaşlarının rengi aynıdır"....Afrika Atasözü
"Genetik bağlamında bilimsel olarak kanıtlanmış herhangi bir insan ırkı yoktur ama ırkçılık ve ırkçılar vardır. Saf bir Fransız, İngiliz, İtalyan, Alman, İspanyol, Bulgar, Rus, Yahudi ırkı olmadığı gibi 24 ayar bir Türk ırkı da yoktur. Ama bunların ırkçıları vardır!"...Özdemir İnce
Ermeni de olsak Türk' te, Yunan' da, zenci de, beyaz da "Gözyaşlarımız Aynı Renk".... insanlık olarak insan yiyen ırkçı yamyamlara bir kurban daha verdik...ne kadar üzüldügümü anlatmam zor..dün gozyaslarimi tutamadim ve bir Türk olarak ülkemin ırkçılarından bir kez daha utandim....Nur içinde yat sevgili Hrant....
sıkıcı, kendini bir millet, bir ırk kavramıyla ifade eden bunca insanla aynı havayı soluyor olmak oldukça can sıkıcı. bireyselleşemeden toplum içinde nerdeyse homurdanırcasına kelimeleri savurma fütursuzluğu gösteren gözü kara cahiller daha çok can alacağa benziyor. çünkü yarım, herşey gibi bu ülkede insanlık da, eşitlik de, özgürlük de yarım yamalak,tepe taklak,yamalı.. sahi; damarlarını kesseler türk kanı akacak bu insanların beyninde galiba kandan başka birşey dolaşmıyor; bu yüzden de kanla besleniyorlar yılmaz erdoğanın deyimiyle..sıkıcı, çok can sıkıcı...
Evet arkadaşlar aynı topraklar üzerinde bir bütün olabilme konusunda ne kadar başarısız olduğumuzu bir kez daha görmüş, yaşamış ve yaşatmış olduk. Hrant Dink'in katili bulundu? Peki ya bundan sonrası? Bunun katilin bireysel insiyatifi doğrultusunda id eksenli dürtüsel bir eylem olduğuna inanacak mıyızı? Katilinin bulunması faili meçhulluğu ortadan kaldıracak mı? Daha kaç kez yutacak bu halk önüne konan bu lokmaları? Dizilmeyecek mi boğazımıza?
Katilinin bulunması birşey ifade etmiyor. Önemli olan arkasındaki sis perdesinin aydınlanmasıdır. İşte o zaman bizim de yüreklerimiz aydınlanacaktır.
Yorum Gönder