Cuma, Eylül 21, 2007

YOK mu YÖK'ten başkası?

Efendim malumunuz "anayasa" (ataerkil bir ülkede babalar gibi yasa ya da baba yasa dense daha mantıklı olmaz mı? sorusu dip not olarak hafızamızda dursa fena olmayacak) tartışmaları aldı yürüdü. Her kafadan bir ses yankılanıyor. Yankılanması başbakanımızın aksine beni pek bir memnun ediyor. Neticede bu yasa hepimizin yasası olacak. Toplumsal uzlaşmayla yapılanması içimize sinmesi açısından önemli değil mi? Elbette önemli, o yüzden ağzı olanın değil aklı olanın ses çıkartması gerekiyor diye düşünüyorum.
Bu konunun ana ekseninde süren başka bir tartışma, dalaşma durumu artık kanıksadığımız YÖK, hükümet tartışması. Malumunuz YÖK'le hükümet arasında uzun süredir bir hamaset durumu söz konusu. Hükümet yüksek öğrenim işine karışmaya ne kadar meraklı ise, YÖK de hükümetin uygulamalarını eleştirmeye o kadar meraklı.
Peki 12 Eylül sonrası yapılanma içinde yeşeren Yüksek Öğretim Kurulu yüksek öğretim ve öğrenim hayatımızda neleri getirip neleri götürmüştür? Sıralamak yersiz olur bildiğimiz çoğu şeyi. Ancak ap açık olan bir durum var ki o da YÖK'ün siyasetten arınık bir yapılanmasının olmadığı. 80 sonrası düzenlemelerden biri olan kurum elbetteki ki ülkenin yeniden yapılanmasından rahatsızlık duyacaktır, her ne kadar bilim insanlarınca yönetiliyor olsa da... Amacım yeni anayasa şöyle iyidir böyle güzeldir demek değil (bilmediğim birşeyle ilgili nasıl yorum yapabilirim ki). Sadece iğneyi başkasına batırmadan önce çuvaldızı kendimize, demokratiklik, laiklik, sosyal adalet vb konularda mangalda kül bırakmayan "bizlere"(biz varsa her zaman bir onlar durumunun olduğunu unutmayarak) batırmaya çalışıyorum.
Sadece, asli görevi üniversiteler üstü bir düzenleme ve denetleme sağlamak olan YÖK'ün bazı kurulları, sorumluluk alanı olan üniversitelerin akademik çalışanları ile ilgili hayati derecede önemli olan karar (lar) sürecini asgari altı ayda tamamlayabiliyorken, bürokratikleşme içinde bu insanların yıpranmasına, akademik çalışma dışında her nevi evrak işleriyle boğulmasına neden oluyor ve bunun sorumlusu olarak da yine kişileri işaret ediyorken, lisans programlarının hazırlanmasında hükümetvari bir strateji izlemeyi uygun görüp, Ankara dışındaki üniversitelerin akademisyenlerinin görüşlerine önem verme gereği duymuyorken, doktora yapmazsan işin biter dediği araştırma görevlilerinin başka üniversitelerdeki doktora alternatiflerinin önüne taş koyup, ya öyle ya böyle diyorken... hükümet uygulamaları kadar kendi uygumalarını da en azından gözden geçirmesi gerekir düşünüyorum. Çok mu şey istiyorum? YÖK üniversitelerdeki asayişin (?) bozulacağından, genel barış ortamının (?) zedeleneceğinden, milletin sarıkla, cübbeyle derse girip öğretim üyeleriyle dini mücadelelere gireceğinden endişe duyuyor olabilir. Geçmiş yaşantılardan ötürü kaygılanması kendi açısından olağan da olabilir. Ancak başörtüsünden önce kendi içinde, uygulamalarında, yönetmeliklerinde düzeltmesi gereken daha pek çok şey varken türban (bkz:başörtüsü) konusunda patinaj yapması, sanki üniversitelerin tek sorunu buymuş gibi bir izlenim uyandırmıyor mu?

2 yorum:

aimge dedi ki...

malesef medya insanların neye odaklanacağı konusunda çok başarılı, belki bu doğal... Ama, "YOK Sorunu" tartışmalarının hep belirli konularda sınırlandırılmış kalması çok üzücü. Yok' ün işleyişi hakkndaki problemleri yakından yaşamış ve halen yaşayan biriyim.Yok' ün içerisinde "kırtasiyecilik" anlamına gelen bürokrasilerin negatif tanımına uyan bir yapılaşma mevcur malesef. Lisansüstü eğitimi için 6 ay kadar bekleyip ders kayıtlarına ancak kasımda yetişebilip, bu arada 3 ay boyunca kendi çabalarımla Ankaraya 3 ay boyunca haftanın 3 günü gidip geldikten sonra, tuhaf bir sebeple kadromun eski üniversiteme alınmış olması bunun en açık örneği... Benim problemimi yaşayan bir sürü insan var çevremde. Bunun yanında, lisansüstü eğitimi almak istediğinizde- sanki lisansüstü eğitim sadece sizin sorumluluğunuzmuş gibi tek başınıza savaşmak ve ülkenin herhangi bir yerinde eğitim görmek için tek başınıza kendinize bir "yer" bulmak ve buradan mezun olunca eski üniversitenize dönüp öğretim üyeliğine başlamak gibi bir işleyiş var....Eğer olur da kendinize bir yer bulamazsanız, malesef size yol görünebilir; yani aldığınız eğitim, verdiğiniz çaba her an boşa gidebilir. YOK'ün yapısındaki madde 130'a bakıldığında şöyle diyor: "Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak,...." diye devam ediyor.. Yani Yok' ün görevlerinden biri insan gücü yetiştirmek ise; biz niye kendi kendimize yetişiyoruz? Y a da yetişemediğimizde neden ortada kalıyoruz?
Tabi bu soruları kendi kendimize sorup kendimiz cevaplıyoruz. Çünkü Yok sorunlarının kapsama alanına girmiyor bizim konumuz...

ezop dedi ki...

Evet canım anlatmaya çalıştığım tam da senin ve diğer arkadaşlarımın yaşadığı sorunlardı. Bu ülkede bankamatik memuru, asistanı olan da; çalışıp didinip karşılığını alamayan, oradan oraya vurulup işinin peşinde koşmak zorunda olan da var. Doktorasını tamamlayıp kapı dışarı edilen de, yurt dışında doktorasını tamamlayıp kadro bulamadığı için üniversite yerine milli eğitimde memurluk yapan da mevcut. Memurlar.net'te bu sorunu yaşayanların anlatılarını bulmak mümkün. Umarım bir gün biz yeni yetme akademisyenleri destekleyen bir kurum çıkar...

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails