Perşembe, Mart 08, 2007

Kadına yönelik pozitif ayrımcılık mı dediniz?

Yandaki resim geçtiğimiz hafta Hürriyet gazetesinde "Pozitif Ayrımcılık" başlığı altında yayınlandı. Gazetenin Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun 22 Şubat'taki toplantısında bakanın en önde altın varak görünümlü bir tahtta, tamamına yakını erkek olan il müdürlerinin de arkasında dizi dizi oturmasını kadına yönelik pozitif ayrımcılık olarak yorumlaması çok ilginç geldi doğrusu. Ancak son derece ilginç bulduğum bu durumu günü manidar kılması amacıyla bugün gündeme almayı daha uygun buldum.

Nedense bu fotoğraf Hürriyet'in aksine bana "pozitif ayrımcılık"tan ziyade negatif olanını çağrıştırdı. Düşündüm ki Çubukçu kadın değil de erkek olsaydı bakanlık makamını dolduruyor olması münasebeti ile müdürlerden ayrılarak tahta oturtulmayacak mıydı? Bal gibi oturtulacaktı. Protokol mensubu en üst düzey katılımcı olarak cinsiyeti ne olursa olsun diğer katılımcılardan ayrı oturtulacağı aşikar bir durum. İşin daha ilginç ve vahim olan noktası bakanın değil arkasındakilerin yansıttığı profil bence. Çocuk bakımını, aile dirlik ve düzenini sağlama rolünü tümüyle kadına atfettiğimiz toplumumuzda çocuk esirgeme kurumlarının, yaşlı bakım evlerinin, özel anaokulları ve özel eğitim merkezlerinin bağlı bulunduğu sosyal hizmetler kurumunun bile il müdürlerinin neredeyse hepsinin erkek olması toplumsal bağlamda "kadının" yerini anlamamız açısından çok düşündürücü bir tablo. Bu kurumlarda hal böyleyse diğer devlet kurumlarında durum nasıldır acaba diye sormadan edemiyor insan?

Evet rakamlar ortada.İki günden beri hangi haber kanalını açsak karşımıza çıkıyor kadının ülke ve yerel yönetimlerdeki konumu, devlet kurumlarındaki pozisyonu, iş hayatına katılımı. Rakamlar pek çok Avrupa ülkesinin altında. Bizdeki durum hiç iç açıcı değil, zaten büyük bir bölümünde kız çocuklarının eğitim almasına bile gerek görülmeyen, şiddetin doğal nesnesi olarak kabul edilen, en okumuşundan en cahiline kadar kadını "ev hanımı" ve "anne olma" kalıpları dışına çıkartamayan böylesi ataerkil geleneğe sahip bir ülkenin kadınlarının temsiliyet gücünün bulunduğu yönetimlerin olmasını beklemek fazla polyanacılık olurdu. Ancak kendilerini medeniyet neferi ilan eden ülkelerde de durumun iç açıcı olmadığını görmek gerçekten üzücü.

Dünyanın pek çok yerinde kadın daraltılmış rollerin içinde belli kalıplara sokulup kalmış. Erkek yönetip, kuralları koyup kendi sistemini belirlerken kadın da ya evinde hizmet eden, bakım veren ya da sokakta eğlendiren, kendi çapında üreten kalıbına sığdırılmış.

Ya başarılı bir erkeğin arkasında konumlandırılmış ya da hemcinslerinin yapamadığını başaran kadınlar erkek egemen düzenin gereklerine uydurularak erkeksileştirilmiş. Bilim yapmaya çalışan kadınların özellikle pozitif bilimlerde yaşadıkları ayrımcılık nedeniyle cinsiyet değiştirerek kendine yer edinmeye çalışması, buna zorunlu bırakılması ne kadar acı. Bilimin önemli bir güç unsuru olduğu gerçeğinden yola çıkarsak kadınların bu alanda da bastırıldığını söylemek çok yanlış olmayacaktır. Sahi Curi dışında kaç pozitif bilimci kadın aklımıza geliyor bir anda?

Çeşitli alanlarda başarı kazanan, kendisini ispatlayan hemcinslerimizden kaçı kadın gibi kadına benziyor biyolojik temelleri dışında? Çoğu düzenin trenine binmiş, erkeksileşmemiş mi? Feminen görünen, feminen düşünen, hal ve haraketleri "kadınsı" olan kaç yazar, kaç politikacı, kaç akademisyen, kaç yönetici, kaç sporcu var etrafımızda? Kadın olma durumunu sonuna kadar yaşayan ve ortaya koyan, alanında başarılı birini "ciddiye alma hususuna" kadın olarak bizler de şüpheyle yaklaşmıyor muyuz? Bu duruma sevineceğimize içimizdeki erkeğin sesine kulak verip aşağılayıcı bir tonda "kadınlığını kullanarak bir yerlere gelmiştir." demiyor muyuz? Oyunun kural koyucularından olmak yerine neden koyulmuş kuralları kabullenip oyuna kaldığı yerden devam etmeye çabalıyoruz?

Üstümüze yapıştırılan "içgüdüsel olarak anne", "duygusal", "mantık fakiri", "sinsi", "nankör", "güçsüz", "narin", "konuşkan","saçı uzun aklı kısa" arkekik etiketlerimizden kurtulmak yerine bunları benimseme ve sonraki kuşaklara benimsetmeye çalışanlar yine biz kadınlar değil miyiz?

Kadın hareketinde bile söylemlerimiz erkek egemen bir dili yansıtmıyor mu? Düzenin dili yerine kendi dilimizi inşa etmediğimiz sürece oyunun kural koyucusu olmak yerine file bekçisi olmaya devam edeceğiz. Amacımız yeni bir egemenlik anlayışı oluşturmak değil eşitlikçi bir düzen inşa etmek olmalı.

Sakalı olmadan da dinletebilecek sözü olan, düzenin çarkına çomak sokacak cesareti olan, üretken, ürettiğini paylaşan kadınlarımızın; işinde, tarlasında, evinde emek veren tüm kadınlarımızın dünya emekçi kadınlar günü kutlu olsun.

Red dergisinden Hakan'a bu son derece manidar, cuk diye oturan fotoğraf için teşekkürler.

2 yorum:

gaykedi dedi ki...

bu resim beni çok güldürdü :) bu fotograf bu ülkede kadının yerini ne kadarda güzel özetliyor...

Adsız dedi ki...

Ah benim kadınlığını koruyacak diye erkeksileşen kadınlarım...ben şu pozitif ayrımcılık işini çok tuhaf buluyorum. Öyle olduğu için mi yoksa kalıbına öyle uydurulduğu için mi bilemeyeceğim; ama bana sanki kedinin fareye bahşettiği bir lütuf gibi geliyor. Hadi bakalım diyor güçlü ve zaten hakkettiğinden fazlasına sahip olan, bunları bunları alabilirsin; sana ayrımcılık yapıyorum hem de pozitifinden!Belki de aslında böyle değildir de bu ülkede böyle yaşanıyordur. Asıl sorun ise şu; hep hazıra alışmış olan insanlarımıza, kadın olsun erkek olsun, yukarılardan bir yerlerden haklar verilirse, o insanlar bu haklara sahip olurlar AMA sahiplenemezler..Kutlamalara erkekler katılsın mı katılmasın mı diye kavga eden tüm kadınların dünya kadınlar günü kutlu olsun!

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails