Pazartesi, Mayıs 14, 2007

Serbest piyasa koşullarında anne olma hali...

Gerek hormonal gerekse sosyal güdüler nedeni ile kendimi "annelik" gereksinimi içinde hissettiğim şu günlerde daha iyi anlıyorum anne olmanın ne kadar büyük meşakkatleri barındırdığını. Anne olma hali beraberinde pek çok zorluğu getiriyor. Sadece doğumla da başlamıyor bu zorluklar. Anne olmaya karar verdiği andan itibaren yeni bir "sen" oluyorsun daha doğrusu artık "ben'le sen"den uzaklaşıp tümüyle "biz" olma haline bürünüyorsun. En çok sevdiğin şeylerden mahrum kalmayı, her türlü acıya katlanmayı öğreniyorsun. Kimse için göze alamayacağın şeyleri yapar hale geliyor, "fedakarlığın" ne anlam ifade ettiğini deneyimliyorsun. İşte anneliğin kutsallığı da tüm bu göze alışlardan, zorluklara meydan okuyuşlardan geliyor. En sevdiğin yiyecekleri yiyememek, içeceklerden mahrum kalmak, uykusuzluk, ağırlık garip bir haz, tarifi olmaz bir mutluluk veriyor sana. İşte bu yüzden annemi daha iyi anıyorum şu günlerde. Ne kadar büyük fedakarlıklarla bağlandığını bana. Sevgisinin ne kadar derinden kopup geldiğini. O yüzden hak ediyor hediyelerin en güzelini, en büyüğünü. Hayır hayır "ufacık" bir yarım karat pırlanta yüzük değil bahsettiğim hediye. Yanlış anlaşılmasın. Her şeyin metalaştırıldığı, anneliğin bile ekonomik kazanç haline getirildiği, pazarlığa açılıp ucuna paranın bağlandığı günümüzde annem koca kızından kendi gibi kocaman bir "SENİ SEVİYORUM"u hak ediyor. Çocukken yaptığım el işi hediyeleri, yazdığım kartları hala saklayan annem bu günde taktir ve sevgi dolu sözcükleri en derin en anlamlı haliyle hak ediyor. Beni ben yapan sevgisini, verdiği güveni benden hiç bir zaman esirgemediği için...
Anneler günü elbette anlamlı bir gün ancak o gün de diğer günler gibi sadece bir gün ve ne yazık ki her geçen yıl içinde bende uyandırdığı eski anlamını yitiren bir gün. Annelik bir güne sığmadığına göre bir annenin taktir edilmesi ya da hatırlanması (nasıl birşeyse bu hatırlamak) da çok anlamsız asılında. Kaldı ki (her güzel şeye limon sıkan tipler vardır ya, işte şimdi öyle bir yazı geliyor) böylesine abartılan bir günde yaşadıklarından mutlu olanlar kadar acı çekenlerin de olduğu potada durmalı diye düşünüyorum. Annesini hiç görmeyen, onu en ihtiyaç duyduğu anda (kısaca her an diyebiliriz) yitiren, anne olmak isteyip de olamayan, anneliği tadıp da evladını yitiren ya da ondan bir şekilde uzaklaşmak zorunda kalan kadınların hali nicedir düşünülür mü böyle bir günde? Düşünülmez çünkü onların böyle bir gün için bir katma değerleri yoktur. Dikkat etmek lazım gelir ki serbest piyasa içinde savrulup giden insani değerler bir anda değersizliğe dönüşebilir.
Anneliği tadan ve anne olmak isteyen, bu özlemi içinde barındıran her kadının ve bir çocuğa annelik yapan her erkeğin anneler günü kutlu olsun...

5 yorum:

aydan dedi ki...

Yazını okuyunca pazar akşamları arada izlediğim "Şarkı Söylemek Lazım" programındaki Yeliz ve Semih Saygıner'in düetini hatırladım birden. Semih Saygıner, yıllar önce anne ve babasını trafik kazasında kaybetmiş, Yeliz de çocuğunu kaybetmiş. Anne ile ilgili bir şarkıyı o kadar duygusal söylediler ki çok etkilendim. Anneler gününde annesini, çocuğunu kaybeden ya da uzaklarda olan insanların acıları daha da arttırılıyor maalesef dediğin gibi Ezgicim. Ama kimin umurunda?

Adsız dedi ki...

ne zaman önce bilmem, fark ettim ki annemi kadın olarak görmemişim uzun zaman. o sadece anne olmuş benim için, bana ve ablama sergilediği fedakarlık öyle içten olmuş ki, ben bunu hiç sorgulamadan almışım. çok da umurumda olmamış aslında benim için geçirdiği uykusuz geceler..bu yüzden, nicedir, yoldan dönüşlerde annemi ararım, kötü rüya gördüğümde, yapmasını bildiğim bir yemek bile olsa, nasıl yapılacağını sormak için..bir şey olmasına gerek yok aslında, kendine vakit ayırmasını yürekten istediğim anneme onu sevdiğimi söylemenin bir yoludur benim için arayıp ona "ben iyiyim" demek..(suna)

Adsız dedi ki...

m.mungan'ın "hayatta hiçbirşey yapamayan kadınların çocuk doğurmaktan başka çareleri yoktur" gibi bir sözü de aklımda kalmış, lakin, zikretmenin pek yeri değil galiba... (ahmet)

Adsız dedi ki...

Selam; Türk blog yazarları yerindeki mesajını yeni gördüm: ''At 1:26am on May 7th, 2007, ezophr said...
Raskolnikov'u kullanan biri mutlaka benim blog arkadaşım olmalı diye düşündüm... ''

Raskolnikov gibi düşünen biri, benim de blog arkadaşım olabilir. Bu bilmem ne arkadaşlığı, kardeşliği kavramları iyice çocuk oyuncağına döndü ya neyse..

Anneler Günü vesilesiyle kaleme aldığın yazıya genel bir yorum yapmak gerekirse, çoğuna katılıyorum. Ama biyolojik anne, baba, kardeş, akraba gibi kanbağının bağladığı bireylerin bu şekilde birarada tutulmalarını benimsemiyorum. Platoncu bir yaklaşım içindeyim kısaca, ya da Marxçı diyelim, gülelim eğlenelim..

Adsız dedi ki...

üstteki yorumu ben yazdım..

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails